Yeşil Düşünce, Yeşil Siyaset ve Çevre İletişimi
Hazırlayan: Berk ARIKAN
Bu röportajımızda Yozgat Bozok Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Selçuk Çetin ile "Yeşil Düşünce, Yeşil Siyaset ve Çevre İletişimi" isimli kitabını konuştuk. Keyifli okumalar...
Merhabalar Selçuk Hocam bizlere kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Merhabalar ben Dr. Selçuk ÇETİN, Ankara'da doğdum. 2013 yılında Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamında Yozgat Bozok Üniversitesi İletişim Fakültesini kazandım ve Lisansüstü çalışmalarını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde tamamlayıp Doktora çalışmalarına devam edip 2018 yılında Erasmus programı kapsamında bir dönem Düsseldorf Üniversitesinde bulundum. 2020 yılında doktora çalışmasını tamamladım. 2021 yılında ikinci lisansımı Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden aldım. 2021 Haziran ayından 2025 Şubat ayına kadar İletişim Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevini yaptım. Halen Yozgat Bozok Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yeni Medya ve İletişim Bölümünde Doktor Öğretim Üyesi olarak görevine devam etmekteyim. Çalışma alanlarım; siyasal iletişim, toplumsal hareketler ve yeni medya sosyolojisidir.
Kitabınızın Ana Teması Nedir?
Çevre iletişimi üzerine odaklanıyor. Türkiyedeki ve dünyadaki çevre iletişimine nasıl daha iyi yaklaşabiliriz diye yazdım. Çağımızın en büyük problemi çevre sorunları özellikle 21. Yüzyılda ekolojik sorunlar dönüşü oylamayan boyutlara ulaşmış vaziyette. Tabi ne gibi sorunlar var bunların en başlıca en görünür olmayan ama en yakıcı olanı iklim meselesi, iklim değişikliği hatta biz sosyal bilimciler sorunun ciddiyetini göstermesi için iklim değişikliği kavramını bile kullanmayı artık günümüzde kullanmayı tercih etmiyoruz çünkü değişim dediğimiz zaman sanki pazardan bir kendime kıyafet aldım, alışveriş merkezinden bir kıyafet aldım da bir şeyi değiştirdim işimin olumlu dili olduğu için insanların zihninde bunun yerine biz iklim krizi kavramını kullanmayı tercih ediyoruz. Neden iklim krizi çünkü kriz demek bir sorunun içerisinde yaşadığımızı bize söyleyen gösteren bir kavram olması sebebi ile biz iklim krizi kavramını kullanmayı tercih ediyoruz dolayısıyla biz iletişimciler olarak işimiz dille konuşmayla ilişkili olduğu içinde bu kavramı daha doğru olduğunu biliyoruz tabi bu konuda siyasetçiler ne yapıyor pekte bir şey yapmıyor, pek bir şey yapamıyor neden çünkü iklim krizinin doğrudan siyasetle pek ilişkisi var içerisinde bulunduğumuz toplumun ekonomik sistemi ile toplum derken küresel bir toplumda bahsediyoruz dolayısıyla siyasetçilerin bu konuda adım atması için ciddi bir ekonomik sistem tartışmasını yapmamız gerekiyor içerinde bulunduğumuz ekonomik sistem ekonomik büyümeye dayalı bir sistem ekonomik büyüme demek ise doğanın kaynaklarının sömürülmesi demek siz şimdi büyüyorsunuz ekonomik olarak büyüyorsunuz sizin ekonomik olarak büyümemiz için doğadan ham madde alınması lazım. Doğadan aldığın kaynakları sen ekonomik bir büyümeye ulaşıyorsun dolayısıyla bu dünyanın sürdürülebilirliği için karşımıza bir tehdit unsuru olarak çıkıyor ve siyasetçilerde toplumun oylarına muhtaç oldukları için ve ekonomik büyüme onlara yeni iş alanları ve yaşandığı ülkede insanlara iş alanları yaratacağı için mecburen ekonomik büyüme hedeflerinde şunlar bunlar diye politikalar üretmek zorunda kalıyor. Dolayısıyla büyük ölçüde siyasetçilerin yapmış olduğu şey bir tevatür haline geliyor sorunu çözmekten ziyade sorunun semptomlarını örneğin su baskını bir şehri su basıyor siyasetçiler ne diyor bunu çözmek için daha çok mazgallar kullanacağız falan diyorlar oysaki soruyu doğru bir şekilde sorsak doğru soruyu sormak istesek şu sonuçlara ulaşırız peki neden su baskınları oluyor? Çünkü bunun ardında çok büyük bir ekonomik sistem var ekonomik üretim ilişkileri var ve bu büyüme saplantılı düzen fosil yakıtta olan bağımlılık iklim değişikliği meydana getiriyor ve aşırı iklim olayları yaşıyoruz işte aşırı sel baskının sebepleri görünür sebebinin arkasında yatan büyük bir sistem var onu sorgulama yetisine sahip değil siyasetçilerimiz. Var olan düzen içerisinde bu ekolojik sorunları çözebilmemiz büyük ölçüde mümkün görünmemektedir.
Kitabın yazım süreci ne kadar sürdü ?
Doktora tezimin bir parçası adını kapsıyor tam 7 yıldır bu kitap üzerinde çalışma yapıyorum. Çevre iletişimi alanına ivdelerken yeşil düşüncenin kavram setleri yol göstericisi olmuştur. Bu kitap 2020 yılında gazi üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesinde tamamlamış olduğum doktora tezime dayanmaktadır çalışmanın teorik çerçevesi tekrar gözden geçirilip kıza rötüşlarla yayım haline getirilmiştir. Umarım türkiyede çevre ekoloji sorunlarıyla ilgilenen ilteişim bilimcilerin sayısı daha çok artar bub çalışma çevre ekoloji ile ilgilenen katkı sunabilirse ne mutlu bana
Birçok ülkede, çevre sorunlarına karşı mücadele etmek için sivil toplum örgütleri kurulmuştur. Bu örgütlerin çevre koruma çalışmaları hangi yollarla desteklenebilir?
Devletin bu konulardaki çok temel bir işlevi var mesela yıllarca sivil toplum örgütleri şu tarz kampanya yaptılar mesela dedikler ki plastik poşet kullanmayın plastik kullanmayın bunlar çok büyük zarar veriyor bunu yıllarca kokuştular konuştular çokta güzel iletişim kampanyaları yaptıkları ve insanlara bunu ulaştırırlar özellikle çevre duyarlılığı fazla olan insan bunu yapmıyor plastik atık üretmiyor bakın mesela şuan bulduğumuz ortamda bile plastik atıkla karşı karşıyayız toplumsal bilinç çok ayrı bir mesela bizim fakültemizde bile her tarafta geri dönüşüm atık toplama yerleri var ama insanlar onu oraya atma ihtiyacı hissetmiyor. Mesela çevre örgütleri plastiği atmayalım dönüştürelim diye çok büyük kampanya yaptılar ama mesela devlet dedi ben plastik torbayı satacağım dedi ve millet o 25 kuruşu vermemek için plastik poşet kullanımını azalttı hatta raporda var çevre iklim değişikliği bakanlığının yayınlamış olduğu %70 azaldığını biliyorum 1 sene içerinde demek ki kamu yaptırımları devlet yaptırımları ekolojik sonuçlar almakta ciddi bir imkanda yaratıyor dolayısıyla sivil toplum örgütleri bu farkındalığı yapmak zorunda çünkü sivil toplum örgütleri devlet değil ki sivil toplum örgütü kampanyasını yapar insanlara farkındalık kazandırmaya çalışır. Gider şirketlere konuşur. Ben bir fabrikanın örneğin ne yaptığını bilemem ama sivil toplum örgütü bunu bana göstererek farkındalık yaratabilir. Bir kamuoyu baskısı oluşturur ama devletin yapması gereken çok daha büyük şeyler var yasal düzenlemeler çok büyük iş düşüyor peki bu işin sadece devlete mi düşmeli hayır biz kamuoyu baskısını biz sağlıklı sürdürülebilir bir dünyada yaşmak için aşağıdan yukarıyı etkilemeye çalışan toplumsal bir muhalefet oluşturmamız gerekiyor.
Kitabınız Sürdürülebilirlik Açısından Önemi Nedir?
Sürdürülebilirlik, daha önce bahsedildiği gibi yeşil düşüncenin özgün kavram setlerinden birisini oluşturmaktadır. Cevre kirliliğine karşı doğanın korunmasından ziyade endüstriyalizm ekonomik büyüme karşıtlığı yeşil düşüncenin radikal doğasın göstermektedir. Her ne kadar yaşanılan çevrenin kaynaklarının bitimli ve sınırlı olduğu düşüncesi günümüzde sıklıkla vurgulanan ve kabul edilen bir anlayış gibi görünsede günümüz toplumlarında doğanın kendisini yenileme gücü kendisini yeniden üretmesine firsat verilmeyecek biçimde hızla sömürülmeye devam etmektedir. Sürdürülebilirlik, ekolojik bakışın temelini oluşturur, doğanın ve onun bir parçası olarak insan arasındaki dengenin kurulmasını ve çevrenin tükenmesine ve zarar verilmesine karşı olmayı gerektirir Bugünkü haliyle ekonomik büyümeyi, nüfus artışını, yeni kaynakların tüketimini ve atık üretimini meydana getiren bir toplum, dünyanın da sonunu getirecektir.